Hamuşan, Medyascope’da yayınlanan son yazımmış. Hamuşan, susmuşlar, suskunlar demek. Son yazım olduğunu bilmeden yazı başlığımı suskunlar seçmem oldukça manidar oldu. O yazımdan sonra gönderdiğim bu yazı riskli bulunarak yayınlanmadı. Hamuşan’da korkmayın, konuşun diyorken, yazım yayınlanmıyorsa öyleyse Medyascope’da devam etmenin bir manası yoktu. Kimsenin benim sansürlü cümlelerimi okumaya ihtiyacı yoktur diye düşünüyorum.
Öte yandan, yargılamıyorum da Medyascope yönetimini zira, koca koca patronlar diz çökmüşken, az imkanlarla zor bir işi başarmaya, bağımsız yayıncılık yapmaya çalışıyorlar. Medyascope bir okul oldu ve çok fazla genç gazeteci yetiştirdi. Yolumu açtığı için Ruşen Çakır’a teşekkür ediyorum ve kendi yolumda yürümeye devam ediyorum.
İşte riskli bulunan o yazı:
Bu yazımın başlığı olarak Turpun Büyüğü adını düşünüyordum çünkü Kartalkaya’daki otel yangınında
hayatını kaybeden kişilerin gerçek rakamı paylaşılınca ettiğim ilk laf şu olmuştu.
Turpun büyüğü senmişsin Erdoğan.
Bu cümleyi kurmuştum çünkü önümüzdeki seçim dönemi için heybesinde halka vadedeceği her şey
paraya bağlı olan Erdoğan, bom boş heybesini acı turplarla doldurmuş, konu iktidarına geldikçe bu
turplarından birini çıkarıp gündemi hasımlarıyla meşgul edeceğini ilan etmişti. Heybesinden kâh
hukuk garabeti turplar çıkarıp üstüne limon sıkıyor, kâh muhalefetten siyasi etiği olmayan vekiller
transfer edip yanına dilimliyor.
Heybesi boş olduğu halde bir şekilde seçimleri kazanacağını düşünen Erdoğan’ın unuttuğu bir şey var;
İktidarı boyunca ülkenin dört bir yanına dindar ve kindar zehirli tohumlar ekmişti ya hani. Bugün, o
kiminle uğraşırsa uğraşsın, zehirli tohumlarının acı meyveleri de onunla uğraşacak. İktidarda kendisi
olduğu müddetçe bu ülkede iyi bir şey olması mümkün değil çünkü tüm kurumlar dindar ve kindar
kişilerce ele geçirilmiş, hepsi işini yapmaktansa hamasetle laf üretip saltanatını korumanın derdinde.
Bu kişilerin başında olduğu kurumlar yüzünden bir gün trenler raydan çıkar, diğer gün maden patlar,
sonra Yeni doğan çetesi patlar, sonra yangın çıkar, sonra vakıflarda yolsuzluklar çıkar, çıkar oğlu çıkar.
Çünkü tüm kurumların başındaki kişilerin tek derdi kişisel çıkar. Bu yüzden siz iktidarda oldukça bu
ülkeden çok rezalet çıkar da hayırlı bir şey çıkmaz.

Ekrem İmamoğlu, 27 Ocak’ta düzenlediği basın toplantısında turpun büyüğü olarak Erdoğan’ı
açıklayacak sandım ama ismiyle müsemma satılmış bir kişiden bahsetti. Bu muymuş dedim turpun
büyüğü? İmamoğlu’yla pişti olmamak için başlığımı değiştirdim ama düşüncem aynı, turpun büyüğü
bence Erdoğan.
Elinde boş heybesini astığı sopasından başka hiçbir seçenek kalmadığı için insanları yargı sopasıyla
korkutmaya çalışıyor. İnsanlar korkuyor mu ki? Korkuyor musunuz? Ben korku göremiyorum. E eylem
de göremiyoruz, diyebilirsiniz. Ben onun korkudan değil, bezginlikten ve küskünlükten olduğunu
düşünüyorum. Hangi olayı protesto edeceksiniz ki, hangi birini? Sokakta eylem yapmaya kalksak
sokakta yatmaya başlarız öyle bir gündem bombardımanıyla karşı karşıyayız.
Her şeye razı olmaktan değil bu susuş. Çıldırmış bir mikseri durdurmaya çalışırsak
durduramayacağımız gibi kendimize de zarar verebiliriz düşüncesiyle ortalığı mahvetmesi pahasına
kendi kendine kırılıp durmasını bekliyor gibiyiz. Burada derîn düşüncelere dalması gereken muhalefet
kadar Erdoğan bence. Neden mi?
Korku imparatorluğu yaratacağım derken, umursamazlık imparatorluğu yarattı.
Eğer insanlar size laf söylemekten çekinmek yerine alay etmeye başlamışlarsa, korkmuyorlar
demektir. Mert bir karşı duruş göremeyeceklerini, kendilerine adaletle muamele edilmeyeceğini
bildikleri için de, zaten devrilmekte olmasına güvenerek, bırakalım sarhoşu kendi yıkılsın seyrine geçti
insanlar. Ne Ayşe Barım’ın Gezi’den tutuklanması dehşete düşürüyor, ne Ümit Özdağ’ın muhalefet
etmekten tutuklanması. Neden mi? Korku eşiğimizi aştık da ondan. Şaşırma yetimizi yitirdik. İnsanlar
gördükleri tuhaflıklardan dehşete düşmüyor, alay ediyor. Kendisinden korkulmasını isteyen bir
otokrat için gerçekten berbat bir durum.
Bu arada, bir süredir drone reklamı yapılmıyor. Yerli ve milli teknoloji hamlemizle övünülmüyor,
farkında mısınız? Fidan kim ektiyse onun fidanı, Erdoğan’ın değil. Bahçeli deseniz, kendi geleceğinin
derdinde.
Dikkat kesilin, tek adam gerçekten bir başına kalmış olabilir..

Göz yaşım pıt!!
Kartalkaya’da Turizm Bakanlığının sorumsuzluğu yüzünden yaşanan facianın ardından “Bi şey
yapmalı” dedi çoğumuz. Vergilerini sildikleri, milyonlarca lira teşvik vererek ihya ettikleri otele bir kez
olsun gidip, bu teşviklerle neler yapıldığını kontrol etmemiş iktidarın kötülük tohumları. Tesadüfen
hayatta kaldığımız bu ülkede, CHP’nin evlere şenlik kırmızı kart komedisinin ardından tam da olması
gereken oldu. Yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya, organik bir hareket gelişti. Nilay Örnek’in
Instagram paylaşımında gördüm. İnsanlar, iktidarın hesap vermemesini protesto etmek için Grand
Kartal Otel’deki yangından kurtulanların sarkıttığı gibi çarşaf sarkıtmışlar balkonlarından!!

Gezi zekâlılar sizi ya, Gezi zekâlılar!!
Gözlerim doldu, hemen koşup camımdan bir çarşaf sarkıttım zira ülkemizde her yer yangın yeri ve
acilen kurtulmak zorundayız AKP iktidarından. Yanmaktan, ölmekten, sebepsiz yere hapse tıkılmaktan
kurtulmak zorundayız.
Kimileri korkabilir, yılabilir ama korkmayın bu hukuk falakasından. Onu müthiş bir siyasi deha ilan
edenler, ekranlarda CHP şimdi ne yapacak diye avuç ovuşturabilir yahut peşine takılıp saraya revan
olabilir ancak görülüyor ki her kim onun safına geçerse rezil rüsva oluyor. Yapabileceklerinin sınırı yok
diye övünüyor kimileri ancak insanın sınırları olmalı. Trafikte emniyet şeridini kullanmayanların enayi
olduğunu düşünerek emniyet şeridini kullananlar ne kadar zekiyse, o da o kadar zeki, o kadar stratejik
derinlik sahibi. Az sonra bir kaza olsa, ambulansın içindeki kişi onun yüzünden ölecektir. Yani şimdi
ambulanstaki canı umursamayan zeki, umursayanlar geri zekâlı öyle mi? Yani ahlaklılar, etik değerleri
olanlar aptal, olmayanlar zeki hı?
Yan yollar hep vardır hayatta, isterse kimse takmayabilir kuralları ama bu maharet değildir ve bedeli
er geç ödenecektir. Emniyet şeridine sapmayan akl-ı selim insanlar bunu bilecek olgunluktadır ve
küçücük bir fayda için de bir canın yok olmasına müsaade etmeyi aklının ucundan geçirmeyecek
kadar ahlaklıdır. Kendisine ve başkalarına saygısı vardır da ondan toplumsal kurallara uymaktadır.
İnsanın sınırları olmalı. Etik ve ahlaki değerleri olmalı. Hibrit bir tür var karşımızda. Ahlakı erdemli bir
insan olduğu için değil, tanrısı öyle davranması gerektiğini emrettiği için benimseyen insanlar. Dinleri
var diye dini kurallar haricindeki kurallara uyma ihtiyacı duymuyorlar. “Tanrımız bize neyi yapıp neyi
yapmayacağımızı söyledi” diyorlar. Bu kişiler içten içe tanrıya da inanmaz zira ahiret diye bir şeyin
olduğundan dinsizler kadar onlar da şüphe etmektedir.
Menzil köyünde müritler cennete ilk biz gireceğiz diye kavga etmiyor, dünya malı için kavga ediyorlar.
Yani hayatın bu dünyadan ibaret olduğunun buz gibi farkındalar. Gerçekten ahirette hesaba
çekileceklerine inansalar, bu kadar kolay kul hakkı dedikleri insan hakkına girebilirler miydi? Ahirette
hesap vereceklerine inansalar, göz göre göre yoksuldan alıp zengin olabilirler miydi? Alnının akıyla,
emekle dirsek çürüterek 98 puan almış bir genci mülakatta eleyip, 60 puan almış yeğenini
atayabilirler miydi? Kendilerinden olmayanlara harp ilan ediyor, “Harp hiledir” hadisine sığınarak
sınırsızca kul hakkı yiyorlar.
Mücadele ettiğimiz bu hibrit insan türü ne dindar, ne ahlaklı, bu yüzden yapabileceklerinin sınırı yok.
Tıpkı Netenyahu hükümetinin karşısındaki Filistin’liler gibiyiz. Duyguları, vicdanları, edepleri, ahlakları
yok, sadece numara yaparak kendilerini kurtarabileceklerini düşünebilirler ama o numaraların da bir
son kullanma tarihi var.
Zulmünüz gittikçe artabilir, sınırı daha da aşabilirsiniz evet, ama unutmayın! Ne Hitler, ne Mussolini,
ne Saddam, ne Esad, ne başka bir zalim ve onun iktidarını koruyanlar sonsuza dek hüküm sürebildi.
Halkına zulmeden zulümle telef olur.
Basit bir fayda için emniyet şeridini kullanmak, diğer insanlara fark attığınızı düşündürebilir, kendinizi
müthiş zeki zannedebilirsiniz. Hâlbuki siz sadece ikinci hamleyi düşünemeyecek kadar sınırınızı aşmış,
hırslarının kölesi olmuş, nefsi azmış, kudurmuş, ölümüne bencilleşmişsinizdir, o kadar. Önünde
sonunda kendi kendinizi bir dar boğaza sıkıştıracak, ya kaçacak, ya pes edeceksiniz.
Ölünce bizi kimin yıkayacağı hiç önemli değil. Ölünce sizi kim aklayacak, o çok önemli işte.
Emniyet şeridini kullanmayan akl-ı selimi sükûnete davet etmek lazım;
-Cumhurbaşkanı adayınızı öğrenmek için çıldırıyorlar mı, hemen belirlemeyin, bırakın kıvransınlar.
-Ümit Özdağ gibi aparatlarla ittifak kurmanız için tezgâh mı kuruyorlar, geçmişten ders alın.
-İktidarın transferlerinden etkilenip Muharrem İnce’yi yeniden saflara mı alıyorsunuz? Gel bakalım
Muharrem’den beri o artık sizin Muharrem değil.
-Zamanında koltuk değnekliği yaptığınız partilerden vekiller mi transfer ediyorlar, bırakınız tüm
ilkesizlikleriyle nasıl güvenilmez insanlar olduklarını ifşa etsinler. Kendi saflarına çektikleri kişilere
kendi soytarılarıyla hakaret ediyorlar zaten, buradan size bir zeval gelmez.
Sevgili muhalif seçmen kardeşim, vatansever yurttaşlar, elimiz böğrümüzde beklemeyelim. Özgür
Özel gibi, Erdoğan siyaset yapmayın dedi diye uslu uslu oturmayalım. Siyaset yaparak koltuk sahibi
olanlara sebep oldukları felaketlerin hesabını siyaseten soralım. Siyaset yapmalı ve eleştiri yağmuruna
tutmalıyız. Bugün yargı yoluyla hesap sormak mümkün değil, devran dönünce yargılanacaklar.
O günü bekleyin ama bugün ne yapacağım diye düşünmeyin, kendinize yakın gördüğünüz herhangi
bir siyasi partiye üye olun ve siyaset sahnesindeki tavuk-yumurta döngüsünü kırmak için harekete
geçin. Niteliksiz, vatandaşı umursamayan, rant düşkünü siyasetçi profilini siyaset sahnesinden
iteleyin. Muhalefete akıl dağıtmak yerine muhalif siyasetçi profilini iyileştirmedikçe devran
dönmeyecek. Menderes gidecek, Özal gelecek, Özal gidecek, Çiller gelecek, Çiller gidecek, Erdoğan gelecek. Siyaseti iğrenç bir şekilde icra edenlere seyirci kalmaya devam edersek, bu ülkede hiçbir şey
değişmeyecek. Siyasetçilerden şikâyet etmeyin, harekete geçin!! Bir de bir çarşaf sarkıtıverin
camınızdan, balkonunuzdan.
Türkiye’nin her köşesi yangın yeri, acilen bu iktidarından kurtulmak zorundayız!!